Radyoterapi

Radyoterapi

Radyoterapi (ışın tedavisi) kanser hastalığının radyasyon kullanılarak tedavi edilmesidir. Radyoterapinin amacı normal dokuya mümkün olduğunca az zarar vererek, kanserli hücreleri öldürmek veya bölünüp çoğalmalarını engellemektir.

Radyoterapi, cerrahi yöntemlere benzer şekilde lokal bir tedavi yöntemidir; etkisini de, yan etkisini de uygulandığı yerde göstermektedir. Lokalize prostat kanserinde radyoterapi, küratif bir tedavi yöntemi olarak kullanılmakla beraber, prostat komşu organlarına (lokal ileri) ve uzak organlara yayılmış (metastatik) hastalarda da palyatif (ağrı gibi şikayetlerin giderilmesine yönelik) ya da tümör yükü azaltma amaçlı tedavi olarak kullanılabilir.

Radyoterapinin Yan Etkileri Nelerdir?

Radyoterapinin yan etkileri genellikle ilk günlerde değil, ilerleyen günlerde, doz arttıkça başlar. Her zaman meydana gelmeyeceği gibi kişilere göre de değişiklik gösterebilir.

Genel yan etkilerden bazıları ciltte irritasyon (rahatsızlık) ve yorgunluk hissidir. Prostat kanserinde kullanılan radyasyon tedavisi, erektil disfonksiyona (sertleşme bozukluğu) ve inkontinansa (idrar tutamama) sebep olabilir. Bunun dışında da sık idrara çıkma hissi ve idrarda kanama görülebilecek bazı durumlardır.

PSA Nedir?

PSA Nedir?

PSA (prostat spesifik antijen), prostatın kendisi tarafından salgılanan ve semenin (meni) kıvamını sağlayan bir enzimdir. Bu enzim prostat dokusu içinde çok yoğun bir şekilde bulunur.

 

Normalde prostatik kanallarda ve semende (meni) kanda bulunduğundan çok daha fazla miktarda bulunur. Fakat prostatın hücre bütünlüğünün zarar gördüğü bazı durumlarda kana geçişi artar ve kandaki değeri yükselir. Prostat kanserinde kandaki PSA seviyenin yükselmesinin sebebi de tümöral dokuların bazen prostat hücre bütünlüğünü bozmasıdır.

Kan örneğiyle bakılan bu test ile prostat kanserinin erken tanısı mümkündür. Bu testin kullanılmaya başlamasıyla birlikte prostat kanserine bağlı ölüm oranlarında azalma görülmeye başlamıştır. Fakat kanser dışında da yükselebilmesi bu testin özgüllüğünü ve duyarlılığını düşürmektedir.

 

PSA değerleri her yıl ortalama 0.05 ng/ml lik doğal bir artış gösterir.

40-49 yaş için 0 – 2.5 ng/ml

50-59 yaş için 0 – 3.5 ng/ml

60 – 69 yaş için 0 – 4.5 ng/ml

70 yaş ve üzeri için 0 – 6.5 ng/ml

 

Normal değerleri yukarıda belirtildiği gibi kabul edilir.

 

PSA, ırka ve prostat hacmine göre de değişebilir. Siyahi erkekler aynı yaş grubundaki beyaz erkeklere göre daha yüksek değerlere sahiptirler. Kanser dışında BPH, prostatit, cinsel ilişki sonrası, biyopsi sonrası, idrar yolu enfeksiyonu, idrar yolu girişimleri (sonda takmak) ve ameliyatları sonrası yüksek çıkabilir.

 

PSA değeri normal seyreden bir erkekte ani PSA yükselmesi genellikle kanser dışı sebeplerle olur. Böyle durumlarda yüksekliğe sebep olan durumun giderilmesi ve üstünden bir süre zaman geçmesi beklenebilir. Kanser dışı yükselen değerlerin normale dönmesi altta yatan sebebe göre değişiklik göstermekle beraber ortalama 3-7 gündür.

Sonuç olarak her PSA yüksekliği kanser olduğu anlamına gelmediği gibi düşüklüğü de kanseri ekarte ettirmek için yetersiz kalır. Değerleri normal sınırda olan her 5 hastadan 1’inde prostat kanseri tespit edildiği unutulmamalıdır.

 

Bu sebeple prostat kanserinin teşhisinde PSA değeri ile birlikte parmakla prostat muayenesi gündeme gelir.

Prostat Kanseri

Prostat Kanseri

Prostat kanseri, erkeklerde en sık görülen kanser türüdür. Kansere bağlı ölümlerde ise ikinci sırada yer alır.

Prostat, erkeklerde bulunan, yaklaşık olarak bir ceviz büyüklüğünde, mesanenin altında yerleşmiş, üreme faaliyetleri için çeşitli salgılar üreten bir salgı organıdır.

Prostat kanseri, prostat dokusunu oluşturan bazı hücrelerin anormal seyir göstererek tümör yapıları oluşturması sonucu meydana gelir. Kanserler, prostatın sadece bir kısmından gelişebileceği gibi birden çok kısmında da gelişebilir.

 

Genellikle 65 yaş üstünde görülen bu hastalık erken dönemlerinde hiçbir belirti vermeyebilir. Fakat tedavi edilmezse zamanla büyüyerek idrar kanalına baskı yaratabilir. Böyle hastalarda idrar yapmayla ilgili bazı şikayetler meydana gelir.

Nedenleri

Prostat kanserinde en önemli risk faktörleri yaş ve aile öyküsüdür.

Yaş

Prostat kanserinin yaş ile görülme sıklığı artar. 70 yaş üzeri erkeklerin %50’sinde, 90 yaş üzerindekilerin de hemen hemen hepsinde mikroskobik düzeyde prostat kanseri tespit edilmektedir.

Bu nedenle, erken teşhis için 50 yaşın üstündeki erkeklere prostat kanseri taraması yapılmalıdır.

Aile Öyküsü

Yapılan çalışmalar hastaların yaklaşık % 15’lik bir bölümünde diğer aile üyelerinin de prostat kanseri öyküsü olduğunu ortaya koymuştur. Prostat kanserinin oluşmasından sorumlu kimi gen grupları tanımlanmıştır.

 

Ailede prostat öyküsü olanlar 40 yaştan sonra her yıl düzenli kontrol yaptırmalıdır.

 

Bunların yanı sıra, obezite ve sigara kullanımı da prostat kanseri için tanımlanan risk faktörleri arasındadır.

Belirtiler

Lokalize (prostata sınırlı) prostat kanseri sıklıkla hiçbir belirti vermeden gelişir. Bazen şu belirtileri verir;

  • İdrar yaparken yanma
  • İdrarda zorlanma ve idrarda kanama
  • Kesik kesik işeme
  • Semende kanama
  • İleri evrede kemik metasazları, buna bağlı kemik ağrıları ve bazen kırıklar
  • Şikayetleriyle başvuran hastalarda genellikle tesadüfen saptanır.

Tanı Yöntemleri

Tarama amaçlı olarak kullanılan yöntemler parmakla rektal muayene (prostata yönelik) ve kan testi ile PSA ölçümüdür.

Kanserin Tanısında PSA Testi ve Prostat Muayenesi

Kan örneğiyle bakılan PSA (prostat spesifik antijen) testi ile prostat kanseri erken teşhis edilebilir. Prostat kanserinin erken teşhisi, tedavi olanaklarının artması açısından önemlidir.

PSA, kanser dışında bengin prostat hiperplazisi – BPH (prostat büyümesi), prostatit (prostat iltihabı), cinsel ilişki, biyopsi, rektal prostat muayenesi, idrar yolu enfeksiyonu, idrar yolu girişimleri (sonda takmak) ve ameliyatları sonrasında yüksek çıkabilir.

 

Bu sebeple PSA’nın yüksekliği kanser olduğu anlamına gelmediği gibi düşüklüğü de kanseri ekarte etmek için yetersiz kalabilir. Bu sebeple prostat kanserinin taraması ve teşhisinde PSA testi, prostat muayenesi ile desteklenebilir. Bu tetkikler sonucu prostat kanserinden şüphelenilen hastalara prostat kanserinin teşhisi için bazı ilave tetkikler yapılabilir

Multiparametrik MR

Prostat kanseri şüphesi olan hastalarda tanıyı destekleyebilecek en gelişmiş görüntüleme yöntemidir. Kanserli olan hücre ve dokular hücre yoğunluğundaki artış ve kanlanma gibi kimi özellikleriyle sağlıklı olan dokulardan farklı bir görüntüye sahiptir. Bu sayede multiparametrik MR ile görüntülenmeleri mümkündür.

Bunun yanı sıra, Multiparametrik MR ile tümörün prostat kapsülünü aşıp aşmadığı ve olası lenf nodu sıçramaları tespit edilebilir. Ayrıca bu MR görüntüleri hastaya prostat biyopsisi yapılırken kılavuz olarak da kullanılabilir.

Prostat Biyopsisi

Mikroskop altında incelemek ve çeşitli testler yapmak amacıyla, vücudun herhangi bir kısmından doku ya da hücre parçası alınması işlemine biyopsi denir.

Prostat biyopsisinde de prostatın farklı bölgelerinden örnekler alınır. Standart prostat biyopsisinde, lokal anestezi altında rektuma yerleştirilen özel bir cihaz yardımıyla prostattan rastgele parçalar alınır. Daha sonra, patolojik incelemelerde bu dokular içinde kanserli hücre olup olmadığına bakılır.

MR- Füzyon Biyopsi

Bu yöntemde hastanın daha önce çekilen multiparametrik MR görüntüleri, prostat biyopsisi yapılan ultrason cihazına aktarılarak tümörün tam yeri belirlenebilmektedir.

Böylelikle klasik biyopsilerdeki gibi “rastgele” parça almak yerine “hedef gözeterek” direk şüpheli odaktan biyopsi yapılır. Tümörün ya da şüpheli odağın tam yeri bulunabildiğinden çok sayıda parça almak yerine bu yöntemle daha az örnek alınması yeterli olabilmektedir.

Füzyon biyopsi uygulaması iki yöntemle yapılabilir. Bunlardan birisi perineal bölgede ciltten girilerek yapılan transperineal yöntemdir. Bu yöntem genel veya lokal anestezi ile yapılabilir.

Diğer yöntem ise rektumdan girilerek yapılan transrektal yöntemdir. Bu yöntem de lokal anesteziyle yapılabilmektedir.

Tedavi Yöntemleri

Prostat kanseri tespit edildikten sonra tedavi, hastalığa bağlı faktörler (evresi, yaygınlığı) ve hastaya bağlı faktörler (genel durumu, yaşı, ek hastalıkları) göz önünde bulundurularak planlanır.

Prostat kanserinin tedavisi; ameliyat, radyoterapi, hormonoterapi şeklinde düzenlenebilmektedir. Hastanın içinde bulunduğu şartlar ve genel durumu göz önüne alınarak tedavi şekli belirlenir.

Prostat Kanseri Vakalarında Günümüzde Sık Kullanılan Tedavi Şekli Hangisidir?

Prostat Kanseri Vakalarında Günümüzde Sık Kullanılan Tedavi Şekli Hangisidir

Günümüzde prostat kanseri tarama testlerinin kullanımının artmasıyla erken evrede saptanabilmektedir. Çevreye yayılmamış erken evredeki (lokal) prostat kanserinde en sık kullanılan tedavi cerrahi tedavidir. Gereği halinde hormon terapisi veya radyoterapi ile kombine edilebilmektedir.

Aktif İzlem

Prostat kanseri Evre 1’de yavaş ilerler, bazen hiç belirti vermez ya da sağlık şikayetlerine yol açmaz. Doktorunuz bu evrede PSA değeri, rektal muayene ve ultrason gibi yöntemlerle kanserin ilerlemesini takip eder. Aynı zamanda tümörün yayılma riski (skorlama) değerlendirilir.

Aktif izlemde amaç yavaş ilerleyen ve düşük riskli olduğu tespit edilmiş hastaların gerektiğinde tedavi şansını kaybetmeyecek şekilde yakından takip edilmesidir. Bu sayede bir grup hastanın gereksiz tedavi alması önlenmiş olur.

Prostat Kanserinde Cerrahi Tedavi - Radikal Prostatektomi

Yayılım göstermeyen prostat kanserinin tedavisinde, cerrahi olarak prostatın çıkarılmasıdır. Bu cerrahiye radikal prostatektomi ameliyatı denir. Radikal prostatektomi operasyonu geçiren düşük dereceli tümöre sahip hastaların 10 yıllık hastalığa özgü sağ kalım oranları %90’ın üzerindedir.

Prostat çıkarılırken idrar tutmaya yarayan yapılara zarar verilmemesi ve sinirlerin korunması önemlidir.

Peyronie Hastalığı Nedir (penis eğriliği)

Peyronie Hastalığı Nedir (penis eğriliği)

Ereksiyon olduğu anda penisin 90 derecelik bir açı yapacak düz bir şekilde bulunması gerekmektedir . Penis kişiden kişiye farklılık gösteren biçimlerde olabilir, sağa veya sola hafif eğrilikler gösterebilir. Penisin sağa veya sola eğriliği, abartılı olmadığı sürece normaldir. Eğer eğrilik cinsel ilişki kurmayı engelliyor, ilişki sırasında kişiye veya partnerine acı veriyorsa bu tedavi edilmesi gereken bir sorundur.

Peyronie hastalığı yani peniste eğrilik nedir?

Penis eğrilikleri doğuştan olabileceği gibi ilerleyen dönemde yaşanan bir takım hastalıklar, cerrahi Girişimler ya da travmalara bağlı bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir .

 Doğuştan penis eğriliği:Penisin anatomik yapısında ereksiyonu sağlayan kan damarı içeren iki adet süngerimsi doku ile içinde idrar yolunun bulunduğu bir adet süngerimsi doku bulunmaktadır. Anne karnında bu süngerimsi yapıların birinde gelişme geriliği olabilmektedir. Bu durum ereksiyon esnasında gelişimin az olduğu tarafa doğru penisin eğrilmesine neden olmaktadır.  

Ayrıca halk arasında peygamber sünneti olarak bilinen “hipospadias” hastalığı yani idrar deliğinin olması gereken yerden daha aşağıda bulunması da penis eğriliğine neden olabilmektedir.

Sonradan gelişen penis eğriliği:Penis şekil bozuklukları ileri yaşlarda en sık “Peyronie” hastalığından kaynaklanmaktadır. Peyronie hastalığı penisin sertleşmeyi sağlayan kan damarı içeren süngerimsi doku ile bu dokuyu çevreleyen ve ereksiyon esnasında sertleşmeyi sağlayan dış kılıf arasında kireçlenmeyle ilerleyen bir rahatsızlıktır. Genellikle 50 yaşından sonra ortaya çıkan Peyronie hastalığında önce ağrı daha sonra zamanla şekil bozukluğu yaşanmaktadır.

 

 PLAK penis sırtında veya her iki yan tarafında olabilir. Nerede olursa sertleşmiş penis aksi istikamette bükülmüş olarak durur.

Penis travmaları, cinsel ilişkiyi biraz sert yaşama, penis kırılması, aşırı seks ve mastürbasyon,  Peyronie hastalığının oluşmasına yol açabilir Diyabet hastalarında Peyronie rahatsızlığının daha sık yaşandığın bilinmektedir. Ayrıca, bir takım kolajen veya bağ doku hastalığı olan kişilerde de Peyronie hastalığı daha fazla görülmektedir. Prostat ameliyatı olan hastalarda da az da olsa ilerleyen dönemde Peyronie hastalığı yaşanabilmektedir.

 

Peyronie hastalığında eğilme bazen çok belirgin olabilir, cinsel birleşmeyi imkansız kılabilir ve partnerler için rahatsızlık verir. Peniste kitle ve eğilme tüm erkeklerde görülmez ve aynı şiddette olmaz. İlerleyici bir hastalıktır. İlk başlarda ereksiyonda ağrı duyulmaya başlanır ve bu ağrılı dönem tedavisiz kaybolur. Kişi sert plakları penis penis şaftında hissetmeye başladığında ereksiyonda eğilme ve açılanmayı da fark eder.

Bu nedenle geç kalmadan peniste ağrı veya kitle hissi varsa, şüphe veya sıkıntı yaşamadan, çekinmeden ve hemen doktora başvurulmalıdır. Çünkü geçirdiğiniz her süre cinsel hayatınızı olumsuz etkileyebilir. Herhangi bir yaşta görülmesine karşın ortalama görülme yaşı 50’dir.

Penis eğriliklerinin tedavisi nasıl yapılır?

Hipospadias yani peygamber sünneti rahatsızlığının tedavisi kesinlikle cerrahidir. Penis yeterli uzunluğa eriştikten sonra erişkin döneme ulaşmadan çocukken cerrahi tedaviyi gerçekleştirmek önemlidir. İleri yaşlarda penis eğriliğine en sık neden olan Peyronie hastalığını tedavisi ise akut ve kronik döneme göre farklılık göstermektedir.

Akut dönem Peyronie hastalığının tedavisi: Akut döneminde henüz penis eğriliğine neden olan plaklar tam olarak oluşmadığı için ilaç tedavisi uygulanmaktadır.( Potaba ,, KOLŞİSİN, FOSFODİESTERAZ 5 enzim inhibitörleri gibi bazı ilaçlar hastalığın ilk döneminde %30-40 civarında düzelme sağlayabilir),

 

Plak gelişimini engelleyen ilaçların yanı sıra son yıllarda şok terapi (ESWT TEDAVİSİ), kolajen sentez inhibitörü adı verilen bir takım maddelerin enjeksiyonu gibi yöntemler de kullanılabilmektedir. Eğer bu dönemde erken tanı konulur ve etkin tedavi yapılırsa penis eğriliği kendini sınırlar hatta geri çevrilebilir. Bu nedenle akut dönemde tanıyı koymak son derece önemlidir. Ağrıyla birlikte özellikle penis üzerinde bir sertlik bir düzensizlik ele geliyorsa mutlaka doktor değerlendirmesi yapılması gerekmektedir.

Kronik dönek Peyronie hastalığının tedavisi: Kronik döneme geldikten sonra yani ağrılı dönemin bitip şekil bozukluğunun başladığı dönemde ise ilaç tedavilerinin çok fazla etkililiği olmamaktadır. Yine de bu dönemde lezyon içine madde enjeksiyonu veya şok tedavilerin (ESWT TEDAVİSİ) denenebilir. Ancak, kronik dönemde esas olarak düzeltici cerrahi tedaviler uygulanmaktadır. 40 derecenin üzerindeki eğriliklerde asıl tedavi cerrahidir. Penis yeteri kadar sertleşmiyor ve vajene girmede zorluk yaşanıyorsa ameliyatla düzeltilmelidir. Cerrahi tedavi kararı vermede de şekil bozukluğu ile birlikte spontan ereksiyonun olup olmadığı da değerlendirilmektedir. Ereksiyon sorunu olan hastalarda şekil bozukluğunu gideren cerrahi tedavinin yanında halk arasında mutluluk çubuğu olarak bilinen penil protez uygulaması da gerekmektedir. 

Penis eğriliğinde cerrahi tedavi nasıl yapılır?

Uygun olgularda eğriliğin düzeltilmesi için basit plikasyon teknikleri kullanılabilir. Bu yöntemde eğriliği tersi tarafında penis üzerine plikasyon dikişleri konularak eğrilik düzeltilir.

Daha komplike olgularda ise eğriliğin düzeltilmesi için peniste oluşan plak bölgeleri bypass ameliyatlarında kullanıldığı gibi bacak damarlarından elde edilen greft materyalleri ile örtülerek düzeltme sağlanmaktadır. Greft materyalleri ile düzeltmenin olanaklı olmadığı veya ereksiyonun izlenmediği olgularda ise penil protez uygulaması gerekmektedir.

Penis eğriliği ameliyatları kaç saat sürer?

Doğuştan kaynaklanan penis eğriliklerinin ameliyatları genelde basit cerrahi girişimlerdir. Yarım saat ile 1 saat arasında değişen cerrahi tedavilerle sorun giderilebilmektedir. Bu ameliyatlar sırasında penisin damar sinir yapısına dikkat edilmesi, penisin uyarımının ve damar kanlanmasının bozulmamasına dikkat edilmesi gerekmektedir. Hipospadiyas cerrahisi de idrar deliğinin yerine göre değişiklik gösterebilmektedir. Delik ne kadar uç kısma yakın ise işlemin düzeltilmesi o kadar kolay olacaktır.

Penis eğriliği ameliyatından sonra hastalar nelere dikkat etmelidir?

Cerrahi tedavisi sonrası en önemli sorun eğriliğin nüksetmesi yani tekrarlamasıdır. Bunun en önemli nedeni özellikle erişkin erkeklerde gece olan ereksiyonlara bağlı olarak dikişlerin atmasıdır. Bu nedenle ameliyat sonrası dönemde gece ereksiyonlarının baskılanmasına yönelik bir takım tedavi alternatifleri önerilebilir. Bu amaçla uyku ilaçları veya erkeklik hormonunun baskılanmasına yönelik hormonal ajanlar önerilebilmektedir. Ameliyattan 4 ila 6 hafta kadar sonrasına kadar cinsel ilişkiye girilmemesi de son derece önemlidir.

Penis Protezi (Mutluluk Çubuğu)

Penis Protezi (Mutluluk Çubuğu)

Erkeklerde sertleşme problemi (iktidarsızlık) özellikle diabet, hipertansiyon, damar sertliği gibi problemlere bağlı olarak gelişir. Sertleşme problemi (ereksiyon sorunları) için uygulanan son basamak tedavi yöntemi ‘Penil Protez’ ameliyatı olarak bilinen halk arasındaki tabiri ile ‘mutluluk çubuğu’ takılmasıdır.

Penis protezi nedir?

Penis protezi (mutluluk çubuğu) penisin içinde bulunan boruların (kavernöz cisimler) içine sertleşmeyi sağlayacak protezlerin yerleştirilme işlemidir.Eğer erkekte olan iktidarsızlık yani sertleşme sorunu uygulanan ilaç tedavilerine ve cinsel terapilere cevap vermiyorsa en son basamak ve en başarılı olan yöntem ‘penis protezi’ ameliyatlarıdır.

Penis protezleri cinsel hazzı etkiler mi?

Kişinin boşalmasını, cinsel hazzını veya çocuk sahibi olmasını asla etkilemez.

Kaç çeşit mutluluk çubuğu (penis protez çeşidi) vardır?

3 çeşit penis protezleri vardır:

Tek parçalı yani bükülebilir protezler

İki parçalı penis protezleri

Üç parçalı şişirilebilir protezler

 

İki ve üç parçalı protezler insan anatomi ve fizyolojisine daha uygun olup, ameliyat sonrası dönemde hasta memnuniyeti daha fazla olmaktadır, özellikle 3 parçalı protezler de peniste uzama ve genişlemeye sebep olduğundan dolayı daha çok tercih edilmektedir. Bu protezler cinsel ilişkiye girileceği zaman hasta tarafından basit bir işlem ile aktif hale gelip, ilişki sonrası önceki formunu alabilmektedir.

 

Penis protezi yerleştirilmesi %90′a varan hasta memnuniyeti oranlarıyla sonuçlanmıştır

Penis protezi (mutluluk çubuğu) takılması operasyonunda en iyi sonucu alabilmek için her cerrahi girişimde olduğu gibi hekim tecrübesi son derece önemlidir.

 

Kliniğimiz de yapılan ameliyatlar ortalama 1,5 – 2 saat sürmekte. Ameliyat yeri ve protez dışarıdan çıplak gözle fark edilememekte. Hasta ameliyattan ortalama 2 gün sonra taburcu olup, normal yaşantısına sorunsuz devam etmektedir.

İdrar Yoluna İlaç Uygulaması

Bu tedavi yönteminde küçük plastik bir silindirin penis ucundan yerleştirilmesi vasıtasıyla idrar yoluna alprostadil uygulanır. Sertleşmeyi sağlayacak kadar aktif madde penis dokusuna ulaşır. Cinsel ilişkiden 10–15 dakika önce uygulanır ve %43 hastada başarı sağlar. İdrar yolunda geçici yanma hissine neden olabilir.

Psikolojik Danışma

Sertleşme sorunu yaşayanlar neden fiziksel olsa bile psikolojik olarak etkilenecektir. Psikolojik danışma sorunun ortaya çıkarılması ve çözüme kavuşması açısından önemli faydalar sağlar. Özellikle fiziksel nedenlerin nadiren gözüktüğü genç erkek hastalarda psikolojik danışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Sonuç

Sertleşme konusunda yaşanılan her türlü sorunda mutlaka bir doktora başvurulmalı ve mümkün olduğunca doğru ve ayrıntılı bilgi verilmelidir. Aslında bu rahatsızlığın çok yaygın olduğu ve utanılacak bir durum olmadığı bilinmelidir. Her yıl yeni tedavi yöntemleri ortaya çıkmaktadır ve her türlü sertleşme sorununun tedavisi mümkündür.

Mesane-İdrar Torbası Sarkması (Sistosel)

Mesane-İdrar Torbası Sarkması (Sistosel)

Mesane ile vajinal duvar arasındaki destekleyici dokunun zayıflaması ve mesanenin vajinaya doğru sarkması ile oluşur.  Zor doğumlar, hormonal nedenler, fazla kilolu olmak ya da obezite, sürekli ağır kaldırmak, bağırsak hareketi ile gerilme, kronik öksürük ya da bronşit nedeniyle oluşabilir.

Mesane Tümörü

Mesane Tümörü

Mesane, böbreklerden süzülen idrarı depolayan ve kasılarak idrarın vücut dışına atılmasını sağlayan organımızdır. Mesanenin iç yüzeyi kendisine özgü bir hücre tabakasıyla örtülüdür. Mesane kanserlerinin yaklaşık olarak %90’ında, bu özel hücreler kontrolsüz bir şekilde çoğalarak sağlam dokuları işgal eder.

Genellikle 65 yaş üzerindeki kişilerde; idrarda ağrısız kanama ile kendini belli eden mesane kanserinin bilinen en önemli risk faktörü sigaradır. Erkekler, mesane kanseri gelişme olasılığı kadınlara oranla yaklaşık dört kat daha fazladır.

Mesane Kanseri Risk Faktörleri Nelerdir?

Mesane kanserinin oluşumundaki bilinen en büyük risk faktörüdür. Sigara içenlerin içmeyenlere kıyasla 2-6 kat daha fazla mesane kanseri riski altında olduğu yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur.

Kimi meslek gruplarında kullanılan veya maruz kalınan organik kimyasal ve boyalar gibi maddelerin mesane kanseri riskini arttırabileceği gösterilmiştir.

Uzun süreli ve tekrarlayan mesane iltihabı olan kişiler ile omurilik rahatsızlıkları gibi nedenlerle sürekli idrar sondası takmak zorunda bulunan hastalarda mesane kanseri görülme sıklığı artmaktadır.

Diğer kanserlerin tedavilerinde kullanılan ve hücre yapısı üzerinde değişiklik yaparak etkilerini gösteren bazı kemoterapi ilaçları mesane kanseri için risk oluşturabilmektedir.

Belirtiler

Mesane kanseri en sık, idrarda ağrısız kanama ile kendini gösterir. Ancak bu kanama gözle görülmeyecek kadar küçük yani mikroskopik düzeyde olabilir. Kanamanın şiddeti tümörün büyüklüğü ile orantılı değildir. Kanama aralıklı olabilir. Kanamanın kesilmesi kesinlikle hastayı kandırmamalıdır. Çünkü hastalık ilerlemeye devam eder.

Daha nadir olarak idrar yaparken yanma gibi tanı konulamayan yakınmalar da mesane kanserine bağlı olabilir.  Ancak, kanama ve idrar yaparken yanma gibi şikayetler her zaman mesane kanseri belirtisi olmayabilir; enfeksiyon veya taş gibi nedenlerle de ortaya çıkabilir.

Mesane kanserinin diğer semptomları ise şunlardır

İdrar yaparken yanma, ağrı, bazen Yavaş, zayıf veya kesintili kanama da dahil olmak üzere idrara çıkma zorluğu, Sık idrara çıkma, Kilo kaybı veya zayıflık, Mesane kontrolü kaybı

Tanı Yöntemleri

Mesane kanseri şüphesinde, hekiminizin alacağı tıbbi öykü ve yapacağı fizik muayenenin ardından, en sık kullanılan tanı yöntemi sistoskopidir. İdrar yolundan ince ışıklı bir aletle girilerek mesanenin içinin görüldüğü sistoskopide, gerekiyorsa şüpheli dokulardan parça alınır.

 

Bunun yanı sıra, görüntüleme testleri de(Ultrason, Tomografi, MR) olası kanser belirtilerini ve çevre dokuları değerlendirmek için böbrekleri, üreteri ve karnın geri kalanının incelenmesinde kullanılan yöntemlerdir.

Tedavi Yöntemleri

Hastaya öncelikle TUR mesane Tm ameliyatı yapılır. Mesanenin kas dokusuna kadar ilerlememiş ve düşük dereceli hastalıkta TUR operasyonuyla kanserli doku çıkartılabilir .Daha sonra patoloji raporuna göre bir sonraki tedavi basamağı belirlenir. Eğer yüzeysel tümör ise intrakaviter ilaç tedavileri başlanır ve düzenli olarak kontroller yapılır.

Düzenli kontrol ve takiplerin sayesinde, kanserin tekrarlaması durumunda hızla müdahale şansı elde edilir.

Kas dokusuna ilerlemiş fakat lenf bezi ve organlara yayılmamış olan kanserlerde tedavi, radikal sistektomi yapılır. Bu tedavide mesane, prostat ve etraftaki lenf bezleri alınır. Hastanın idrarını depolayacağı yeni bir mesane veya doğrudan cilde yerleştirilen bir torbaya iletmek için bağırsaklar kullanılarak bir kese yapılır.

Metastatik (başka organlara veya lenf bezlerine yayılmış) hastalıkta ise tedavi olarak sistemik (tüm vücuda yönelik) kemoterapi tercih edilebilir.

Mesane Taşları

Mesane Taşları

Mesane taşları sıklıkla, hastalarda yapılan kontrollerde tesadüfen saptanır. Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu, hem mesane taşı oluşumunda bir predispozan faktör olmakla birlikte hem de taşın bir semptomu olabilir. Akut idrar yapamama  büyük taşların mesane boynunu tıkaması sonucu veya küçük taşların üretrada tıkanıklık yapması sonucu görülen bir semptomudur.

Mesane taşında görülebilecek diğer semptomlar

disüri, makroskopik hematüri, suprapubik ağrıdır. Mesane taşlarının çoğunluğunu struvit taşları oluşturur.

Mesane taşı tedavisinde

endoskopik sistolitotripsi, açık veya laparoskopik sistolitotomi uygulanabilecek tedavi alternatifleridir.

Endoskopik sistolitotripsi

sistoskop ile mesaneye üretral yoldan girilerek taşın görüntülenmesi ve kullanılan litotiptör (elektrohidrolik, pnomotik, ultrasonik, lazer litotriptörler) yardımı ile taşın fragmantasyonu ve yeterli kalibrasyondaki sistoskop içerisinden taşın yıkanarak, basket kateter veya taşforsepsleriyle taşın alınması işlemidir ve seçkin kullanılan yöntemdir. Tek ve küçük boyutlu taşlarda tercih edilir.

Kısırlık (İnfertilite)

Kısırlık (İnfertilite)

Kısırlık (infertilite) çiftlerin düzenli ve korunmasız ilişkiye girmelerine rağmen 1 yıl içinde gebeliğin gerçekleşmemesi olarak tanımlanır. Ancak, 35 yaşın üstündeki kadınlarda düzenli ve korunmasız olarak ilişkiye girilmesine rağmen hamilelik gerçekleşmiyorsa gerekli tetkik ve tedavilere daha erken başlanabilir.

 

Üreme çapındaki her 100 çiftten 10 ile 20’sinde kısırlık görülebilir. Yaş ilerledikçe görülme sıklığı artar. Kısırlık üreme sistemi ile ilgili bir sağlık sorunudur. Tek bir sebebe bağlı olabildiği gibi; birkaç faktörün birleşmesi ile de gerçekleşebilir.

 

Her ne kadar çocuk sahibi olmak basit ve doğal bir işlev olarak algılansa da, aslında bu süreç oldukça karmaşıktır. Gebeliğin oluşabilmesi için aşağıdaki gibi faktörlerin tamamının sağlanması gerekmektedir:

 

Kadın tarafından sağlıklı yumurta üretimi

Erkek tarafından kaliteli sperm üretimi

Spermin yumurtaya ulaşmasını sağlayan sağlıklı fallop tüpleri

Spermin yumurtayı döllemesi

Döllenmiş yumurtanın rahimde içinde tutunabilmesi

Yeterli embriyo kalitesi

Nedenleri

Kısırlık, kadın veya erkek kaynaklı sebeplerden dolayı gerçekleşebilir. Fakat yapılan araştırmalar yüzde 10 ila 15’lik bir hasta grubunda kısırlığa neden olabilecek herhangi bir durumun tespit edilemediğini göstermiştir.

 

Bunların dışında kalan hasta gruplarında, erkek veya kadın partnerlerden birinden kaynaklanan faktörler her bir partner için %35, partnerlerin her ikisinden birden kaynaklı faktörler ise yaklaşık %20’lik kısmı oluşturmaktadır.  Kısırlığa neden olabilecek kimi faktörler cinsiyetlere göre aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir:

Erkeklerde Kısırlık Nedenleri

  • Varikosel (testise giden damarların genişlemesi)
  • Sperm üretiminde ve sperm hareketinde azalma
  • Anormal sperm fonksiyonu
  • Menide hiç sperm hücresinin olmaması (Azospermi)
  • Kanal tıkanıklıkları
  • Hormonal bozukluklar ve genetik hastalıklar
  • Sperm şekli (morfolojisi) bozukluğu 
  • Doğumsal anatomik sorunlar (inmemiş testis vb.)
  • Bağışıklık sistemi problemleri
  • Şeker hastalığı
  • Cinsel fonksiyon bozuklukları (sertleşme sorunu ve erken boşalma gibi)
  • Enfeksiyonlar
  • Çocukluk çağında ve ergenlik döneminde geçirilen kimi ateşli hastalıklar
  • Geçirilmiş kanser tedavisi
  • Stres
  • Uyuşturucu kullanımı
  • Aşırı sigara, alkol ve kafein kullanımı

Tanı Yöntemleri

Düzenli olarak korunmasız cinsel ilişkiye rağmen gebe kalamama durumunda bir neden saptayarak tanı koymak amacıyla erkeklerde ve kadınlarda farklı tetkiklere başvurulur.

Erkeklerde bu tetkiklerden biri semen analizi (spermiogram)  ile yapılmaktadır. 3 ila 7 günlük bir cinsel perhizi takiben alınan sperm örneği, mikroskop altında incelenir. Semen analizi ile erkeğin sperm sayısı, hareketliliği ve yapısı hakkında bilgi edinilmektedir. Gerektiği hallerde antisperm antikoru da testlere eklenebilir. Semen analizi erkeğin fertilite değerlendirilmesinde en önemli tetkik olmakla birlikte, azospermi hali dahil, semen analizi ile kişiler fertil veya infertil olarak tanımlanamaz. Sperm sayısının 5-10 milyon/ml ve altında olduğu durumlarda hormonal değerlendirme ve genetik testler uygulanmalıdır. Hormonal değerlendirmede spermatogenez düzeyini göstermede başlangıç test olarak FSH ve total testosteron düzeyi, testosteron hormonunun düşük olduğu durumlarda LH ve prolaktin ölçümü eklenmelidir.

Tedavi Yöntemleri

Erkek faktörü etkenlerinin çoğunluğu medikal veya cerrahi yolla tedavi edilebilmektedir. Tedavinin başarısız veya mümkün olmadığı olgularda üremeye yardımcı tedavi yöntemleri kullanılır. Erkek infertilitesinde medikal tedavi nedene yönelik (spesifik) ve ampirik olarak uygulanabilir.

Aşağıda belirtilen durumlar varlığında nedene yönelik medikal tedavi uygulanır: Endokrin bozukluklar, lökospermi, immünolojik infertilite ve gonadotoksinler.

Belirgin patolojinin saptanamadığı oligospermi ve açıklanamayan infertilite ampirik tedavi yöntemleri mevcuttur.bu amaçla karnitin, oral kallikrein, folat, koenzim Q10, çinko, nonsteroidal antinflamatuvar ajanlar, pentoksifilin, antioksidanlar, alfa blokerler ve mast hücre inhibitörleri kullanılır.